Ağlarım ben Hz.Hüseyin için | M.Fethullah Gülen Hocaefendi
Hizmetten - A podcast by Hizmetten

Categories:
Bu video 28/11/2011 tarihinde yayınlanan "Muharrem ve Kerbelâ“ isimli Bamteli'nden alınmıştır. Tamamını buradan izleyebilirsiniz Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: https://www.youtube.com/channel/UCVgC... -Muharrem, Hicrî takvimin ilk ayıdır. Aşûra günü denilen Muharrem ayının onuncu gününde, tarihte pek çok önemli olayın meydana geldiği rivayet edilmektedir. Hazreti Âdem’in tevbesinin kabulü, Hazreti Nuh’un gemisinin tufandan kurtulup Cudi dağının tepesine oturması; Hazreti İbrahim’in ateşten kurtulması, Hazreti Yakub’un oğlu Hazreti Yusuf’a kavuşması ve Hazreti Musa’nın Firavun’un tasallutundan necâtı bunlardan sadece birkaçıdır. Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, Muharrem ayında oruç tutmanın faziletine dair beyanlarda bulunmuş; hususiyle bu ayın dokuz, on ve on birinci günlerinde oruç tutmayı ashabına tavsiye etmiş; Aşûra gününde tutulan orucun, geçen bir yıl boyunca işlenen hata ve günahların bağışlanmasına vesile olabileceğini müjdelemiştir. Hicri 61/Milâdi 680 yılı Muharrem ayının onuncu gününde vuku bulan Hazreti Hüseyin’in şehadetinden dolayı o gün bir yönüyle hüzün hislerini de tetikleyen bir gündür. -Muharrem ayı vesilesiyle oruç tutulabilir, iftar sofralarında bir araya gelinebilir, aşûra ikram edilip ağızlar tatlandırılabilir; Alevîler ve Sünnîler bir masa etrafında bir araya getirilerek bir halka teşkil etmeleri sağlanabilir. Sonra da orada Ehl-i Beyt’in ve Kerbelâ şehitlerinin faziletleri, bilhassa Hazreti Hüseyin’in derinliği anlatılarak onlarla bütünleşme ve onlar gibi olmaya çalışma yolunda bazı meselelerin müzakereleri yapılabilir. Aksi halde, kadere taş atma da sayılabilecek şekilde sadece matem havasına bürünmenin ve yas tutmanın bir sevabı söz konusu değildir. (05:25) -Lü’lülerin elleri kurusun.. İbn-i Mülcemlerin elleri kurusun.. Şimirlerin elleri kurusun… Ne var ki, onların yaptıkları şeylerden dolayı –biraz da garaz duygularını işin içine sokup– başkalarına sövmek ve bir zümreyi karalamak insana sevap kazandırmaz. Faydalı ve sevaplı bir iş yapmak istiyorsak, Ehl-i Beyt’i hayırla anabilir, onlara dualar edebilir, mevlidler okutabilir, hatimler yapabilir ve daha başka hayr ü hasenât ortaya koyup sevaplarını onlara bağışlayabiliriz. Sonra da deriz ki, “Allahım o yüce kâmetlerin benim mevlidime, hatmime, duama, hayr ü hasenâtıma ihtiyaçları yoktu; fakat, münasebetimi ifade etmek, onların bana teveccühlerine bir çağrıda bulunmak, kendimi onlara tanıtmak ve şefaat dairelerine girmek istiyorum.” -“Bugün mah-ı Muharremdir, muhibb-i hanedan ağlar / Bugün eyyam-ı matemdir, bugün âb-ı Revan ağlar.” Evet, ağlarım ben Hazreti Hüseyin için. Ne kadar ağladığımı Allah bilir. Ona buna, Şimirlere söverek değil ama “Senin için canlar kurban.. keşke orada senin önünde olsaydım. Bir kısım kendini bilmeyen densiz Emevîlerin sana karşı yaptıkları kötülüklere ve bir kısım Kufelilerin, Perslerin vefasızlığına karşılık orada önünde olsaydım; Hazreti Caferinki gibi kolumu kanadımı budasalardı, kollarıma inen darbelerden sonra Mus’ab gibi “Alın bir başım kaldı” deyince kelleme de bir darbe indirselerdi, fakat seni orada sıyanet etmeye muvaffak olsaydım” diyerek ona alâkamı gönlümle ortaya koyarım. -Belki yirmi sene evvel bir teklifim olmuştu: Şahsî kanaatime göre, bazı yerlerde caminin yanında bir tane de cemevi yapılmasında hiçbir mahzur yoktur. Her iki kesimden insanlar bahçede bir araya gelse, beraber bir kahve içseler… Zannediyorum, o atmosferi paylaşan insanlar, zihinlerine kazınan “öteki” imajının hiç de doğru olmadığını görecek ve hiç farkına varmadan birbirlerine karşı ısınacaklardır; bir süre sonra da el sıkışacak ve birbirlerini anlamaya çalışacaklardır. Dolayısıyla, aralarındaki o sun’î ayrılık duygusu zamanla silinecek ve herkesin konumuna saygı anlayışı onun yerine geçecektir. İşte, mesele bu seviyede bir birliğe ve beraberliğe ulaştırılınca, onun tesirleri tabana da intikal edecek ve bir uzlaşma havası her yana hâkim olacaktır.