O’nu size fısıldamaya geldik | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten - A podcast by Hizmetten

Bu video 21/08/2016 tarihinde yayınlanan "TEVEKKÜL İÇİNDE SABREDECEĞİZ!.." isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Meccânen Allahım.. meccânen.. meccânen!.. Konuya dönelim: وَلَكِنَّ اللهَ يَمُنُّ عَلَى مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ “Allah, kullarından dilediğine meccanen lütuflarda bulunur.” Var ya el-Kulubu’d-Dâria’da: اَللَّهُمَّ خَلَقْتَنِي مَجَّانًا، وَرَزَقْتَنِي مَجَّانًا، فَاغْفِرْ لِي مَجَّانًا “Allah’ım, beni meccânen yarattın.. Allah’ım, beni meccânen rızıklandırdın.. Meccanen de mağfiret buyur!” Çoğaltabilirsiniz; Allah’ım, beni meccânen Müslüman yaptın.. meccânen insan şeklinde yarattın.. meccânen Hazreti Muhammed’e ümmet yaptın.. meccânen âhirzamanda “kardeşlerim!” dediği zümre içinde gönderdin.. meccânen din-i mübin-i İslam’a hizmet etme imkanları verdin.. meccânen bir cemaat-i uzmâ içinde -şom ağızların “terör örgütü” demesine bakmayın-, nâm-ı Celîl-i İlahî’yi güneşin doğup battığı her yere götürmeye kararlı bir cemaat içinde beni yarattın.. meccânen.. meccânen… Allah’ım, biz karşılığını ortaya koyamasak bile bu işi tamamlamayı da meccanen bize lütfeyle.. Kereminle, lütfunla, Nâm-ı celil-i sübhanîni, Nâm-ı celil-i nebevîyi, güneşin doğup battığı, hatta Kıtmir’in mülahazasıyla, Güney Kutbu’ndaki penguenlere kadar götürmeyi nasip et. Onlara da fısıldayalım: “Biliyor musunuz penguenler! Muhammedun Rasûlullah.. Allah’ın şanlı, nâmlı, nişanlı, adlı, ünvanlı bir kulu vardı! İnsanlık, O’nunla ışığa gözlerini açtı.. O’nu size fısıldamaya geldik. Buralarda da fısıldayalım O’nun adını buralar, bu buzullar da duysun!..” Peygamberler sözlerine devam ederler: وَمَا كَانَ لَنَا أَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللهِ “Size hemen bir sultan (delil, mucize, burhan) getirmek de bizim elimizden gelmez.”. Zira mucize, bildiğiniz gibi, Peygamberin, dava-i nübüvvetini ispat etmek üzere, Peygamberin eliyle Allah’ın yarattığı harikulade şeydir. Birilerinin gözünün açılmasını ve hakka hakikate uyanmasını sağlamak üzere velinin vilayetini izhar etmek için o velinin eliyle, onun gayret ve iradesini ortaya koymasıyla, Allah’ın yarattığı hârikulade şeye de “kerâmet” denir. Hazreti Pîr bir basamak aşağıya çekerek ona “ikrâm” diyor. İsterseniz bir basamak daha aşağıya çekerek “kerem” diyebilirsiniz. “Kereme teveccüh” de diyebilirsiniz.. Şahsınız hakkında düşünürken böyle düşünmeniz uygun olabilir. “Başkasına değil, tevekkül edeceklerse mü’minler, ancak Allah’a tevekkül ederler!” Bu, peygamber mülahazası.. Onlar “metluv” veya “gayr-ı metluv” vahiy ile konuşuyorlar; hevâ-i nefislerine göre konuşmuyorlar: وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى إِنْ هُوَ إِلاَّ وَحْيٌ يُوحَى عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى ذُو مِرَّةٍ “O, asla heva ve hevesinden konuşmaz; O’nun size söyledikleri, ancak kendisine vahyolunan vahiyden ibarettir. (Kur’ân’ı) O’na o pek güçlü ve kuvvetli (Cebrail) öğretti; pek metin, kemal ve üstün melekeler sahibi.” (Necm, 53/3-6) Diyorlar ki: وَعَلَى اللهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ “Başkasına değil, ancak Allah’a tevekkül eder mü’minler.” Evet, وَعَلَى اللهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ denmek suretiyle, “alâ” harf-i cerri, lafz-ı celâle başında hasr ve inhisara delalet ediyor: “Başkasına değil, tevekkül edeceklerse mü’minler, ancak Allah’a tevekkül ederler!”