“Yarası olan gocunuyor” | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten - A podcast by Hizmetten

Bu video 16/10/2016. tarihinde yayınlanan " İFTİRALAR, ZULÜMLER VE SON ARZUM" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... “Günahı umursamamak, en büyük günahtır!” Dünya muhabbeti istikametinde bir adım atınca, o bir adım, ikinci adımı atmanın zorlayıcı bir sebebi ve aynı zamanda bir referansıdır. Olumsuz şeylere doğru atılan her adım, ikinci yanlış adıma bir çağrıdır, bir davetiyedir. Bütün mesâvîde, bütün me’âsîde, Hazreti Gazzalî ifadesiyle, bütün “mûbikât”ta ve “mühlikât”ta, bu böyledir. Bir kere yalan söylersin, ağzın alışır, yine söylersin. Bu, Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifteki mübârek beyanına uygun düşmektedir. Zaten, O’nun beyanına uygun düşmeyen şeyler merdûttur. Allah Rasûlü (aleyhissalâtü vesselam) buyurur ki: “Her günah onu işleyenin kalbinde siyah bir nokta oluşturur, bir leke yapar. Eğer kul, tevbe edip vazgeçer, mağfiret dilenirse, kalbi yine parlar. Fakat tekrar günah işlerse, o lekeler artar, nihayet kalbini ele geçirir. İşte Kur’ân’da yüce Allah’ın zikrettiği “râne” budur: ‘Hayır hayır! Gerçek şu ki, onlar yapageldikleri o kötü işler yüzünden kalblerini is-pas sardı da (ondan dolayı inkâr yaşıyorlar.)’ (Mutaffifîn, 83/14)” Evet, “İnsan, bir günah işlediğinde, bir hataya girdiğinde, kalbinde bir leke hâsıl olur.”. O “latife-i Rabbâniye”nin ufkunda bir kararma, bir yönüyle hakâik-i Esmâ’ya ve hakâik-i Sıfât’a nâzır o rasathanede bir küsûf, bir hüsûf yaşanmaya başlar. Hemen insan, istiğfar, tevbe, inâbe ve evbe ile Allah’a teveccüh etmezse, o kararma artar ve kalbi kuşatır. Derecesine göre, bizim gibi ümmîlerinkine “tevbe” deriz. Bir üstte o meseleyi duyarak, kalbi titreyerek, tepeden tırnağa ihtizaz yaşayarak yapanlarınkine de “inâbe” denir. Kur’an-ı Kerim, ona da çok yerde işaret buyuruyor; mesela, şöyle diyor: وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ “Rabbinize yönelip derin bir tevbe şuuru içinde O’na gönül verin.” (Zümer Sûresi, 39/54) Onun bir ileri seviyesine ise sofîler “evbe” diyorlar; ona da yine Kur’an-ı Kerim’de “evvâb” tabiriyle işaret ediliyor; mesela, نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ “O ne güzel kuldur! Çünkü o her zaman (Allah’a) rücûdaydı.” (Sâd Sûresi, 38/30, 44) İşte, o türlü mülahazaların üzerine dökülecek -kezzâb mı- hayır kevser gibi bir iksir, o olumsuz şeyleri yıkayacak, kalbi pîr u pâk edecek, aynı zamanda mele-i a’lânın sâkinlerince de imrenilir hâle getirecektir. Hatalar ve günahlar, insanın iradesinden korkmalı, tir tir titremeli; bir harama nazar, bir dilin dudağın o istikamette harekete geçmesi, bir kulağın mesmûât mevzuunda olumsuz şeylere dikkat kesilmesi… İnsan, iradesinin hakkını vererek, o olumsuzlukların ağızlarına “istiğfar” ile, “tevbe” ile, “inâbe” ile, “evbe” ile bir tokat indirmeli. Günah, otağını sizin kalbinizin bir yanına kurmak istediğinde, korka korka kurmalı; “Hemen arkadan istiğfar gelirse, her şeyi silip süpürüp götürecek ve bir kere de ben bu adamı aldatamayacağım artık!..” demeli. Günah/hata, tir tir titremeli, hakiki mü’minde.